KESKİN

Keskin, Kırıkkale ilinin bir ilçesidir. 
Kırıkkale Siyasi Haritası


KESKİN İLÇE TARİH
Bedesten 

KESKİN RESİMLERİ
KESKİN FOTOĞRAFLARI
KESKİN MANZARALAR
 KESKİN TARİH
 KESKİN TANITIM
KESKİN
KIRIKKALE KESKİN
Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen Keskin ilçesinin tarihi belge ve seyahatnamelerden edinilen bilgilere göre eski bir tarihe sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Karıştıran Mesire Yeri 

 Keskin, Denek Dağı yakınlarında kurulmuş olmasından dolayı önceleri Denek Madeni adını almış, daha sonra Keskin Madeni denilmiştir. Bilahare kısaltılarak KESKİN adını almıştır. Keskin ismi pek çok tarihi belgede belli bir yerleşim merkezinden çok şimdiki Elmadağ ile Kırşehir, Yozgat arasındaki coğrafi bölgeyi kastetmek üzere kullanılmıştır.
İlçemizden Bir Görünüm 

Keskin adının nereden geldiği de kesin olarak bilinmemektedir. Evliya Çelebi, Seyahatnamelerinde Sivas Eyaleti’ ne bağlı Sancaklardan söz ederken Çorum Sancağı’ndan sonra Keskin Sancağı’ndan da söz etmektedir.
İlçemizden Bir Görünüm 

 Buna göre Keskin’in yakınında bir Şehir olduğu, Keskin adının muhtemelen buradan geldiği sanılmaktadır. Ancak İlçeye 8 km. uzaklıktaki Ceritkale Köyü’nde Etilerden kalma kayalara oyulmuş mağaralar içinde bulunmuş olan kabartma boğa ve aslan resimlerinden, İlçenin tarihinin daha eskiye dayandığı anlaşılmaktadır.
İlçemizden Bir Görünüm 

Anadolu’nun Türkleşmesi sürecinde Orta Asya’dan gelen Türk boyları, uygun buldukları yerlerde konaklayarak geleneksel yaşama biçimlerinden zamanla yerleşik düzene geçmiş, tarım, zanaat ve ticarete başlamışlardır. Ankara, Kırşehir ve yöresinde egemenlik süren Türk Beylikleri Osmanlı Devletinin Anadolu Birliğini tesis etme sürecinde Osmanlı egemenliğine girerek yaşamlarının sürdürmüşlerdir.
İlçemizden Bir Görünüm 

Keskin 1859 yılında Belediye, 1891 yılında Kırşehir Sancağına bağlı İlçe olmuştur. Yakın köy ve kasabalardan yapılan göçler sonunda nüfusu artmış ve kaza merkezi büyümüştür.
Belediye Başkanlığı 

Önceleri Ankara’nın bir ilçesi olan Keskin, 3587 Sayılı Yasa ile 17.08.1989 tarihinden itibaren Ankara İli’nden ayrılarak Kırıkkale İli’ ne bağlanmıştır.
MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ
Çarşı Camii 

Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmeyen Keskin ilçesinin tarihi belge ve seyahatnamelerden edinilen bilgilere göre eski bir tarihe sahip olduğu anlaşılmaktadır. Keskin, Denek Dağı yakınlarında kurulmuş olmasından dolayı önceleri Denek Madeni adını almış, daha sonra Keskin Madeni denilmiştir.
Çarşı Camii 

 Bilahare kısaltılarak KESKİN adını almıştır. Keskin ismi pek çok tarihi belgede belli bir yerleşim merkezinden çok şimdiki Elmadağ ile Kırşehir, Yozgat arasındaki coğrafi bölgeyi kastetmek üzere kullanılmıştır. Keskin, kurtuluş mücadelesinde önemli görevler ifa etmiştir.
Keskin Konakları - Recep Kutluca 

 Mustafa Kemal Atatürk’ ün Sivas Kongresi’nde alınan bir kararla Ankara’ ya intikalinde güzergâhta bulunan Keskin eşrafı Kırşehir ile temas kurmuş, Atatürk’ ün yakın silah arkadaşı Ali Fuat CEBESOY’ da gizlice Keskin’ e gelerek güzergâhı Keskinlilerle belirlemiştir. Padişah yanlısı olan Ankara Valisi ve Çorum Mutasarrıfı 17 Eylül 
Keskin Konakları - Recep Kutluca 

1919 da Sungurlu’ ya, oradan da Keskin’e gelmiştir. Ankara’ ya geçmekte olan Vali’ yi Elmadağ-Yahşihan arasında bulunan “Kılıçlar beli”n de Keskin ve Polatlı çeteleri ani bir baskınla etkisiz hale getirerek teslim almışlar ve Mustafa Kemal Atatürk’ e teslim etmişlerdir.
Keskin Konakları - Rahmi Pehlivanlı 



Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Ankara’ ya müteveccihen Sivas’ dan hareketle Kayseri’ ye, oradan da Kırşehir, Hacıbektaş ve Mucur yolu ile 25 Aralıkta Kaman’ a gelmişlerdir. Geceyi köy odasında geçiren Atatürk, Keskin’in ileri gelenlerini Kaman’a çağırmış o gece Ankara’ ya geçiş planlanmış,
İmamhatip Lisesi (Tarihi Fişekhane Binası) 

 Kaman’ dan 26 Aralık Cuma günü hareketle Keskinlilerin koruma ve gözetiminde İğdebeli-Köprüköy yolu ile Bala’ ya gelinmiş, vaktin geç olması ve bölgenin Ormanlık olmasından dolayı Keskinli süvarilerle gece Beynam’ da geçirilmiş ve 27 Aralık 1919 da Dikmen sırtlarından Ankara ya girilmiştir.
Ceritkale Kaya Yerleşmeleri 

Milli Mücadele kararına gönülden katılan Keskin, böylece bu harekete destek vermiş, bu hareketin içinde fiilen yer alarak bu büyük şereften payını almıştır.
Cinali Köyü Türbesi 

15 Mayıs 1919 günü İzmir işgal edilince, Keskin halkı tepkisini göstermek üzere aşağıdaki telgrafı İstanbul Hükümetine çekmiştir:
Haydar Sultan Camii ve Türbesi 

“İzmir ve çevresinin, Yunanistan tarafından topraklarına katılmak amacıyla işgal edilmeye başlandığına ilişkin haberler burada herkes üzerinde büyük bir etki yaratmıştır. Bu etki ile hemen toplanan halk işgal hareketini hukuklarına ve mülki hislerine karşı yapılmış bir tecavüz olarak anlamış ve tüm hisleriyle tepki vermeye hazırdır. İşgale karşı ulusal onura yakışan bir şekilde karşı çıkmasını devletten talep ve temenni eder, bu konuda her türlü maddi ve manevi fedakârlığa hazır olduğunu bildiririz. 16 Mayıs 1919”
 

Yunan Ordusu'nun Afyonun doğusunda Sivrihisar'a kadar geldiği, Türk Ordusunun Polatlı'da karargah kurduğu, T.M.M.B. Hükümetinin Kayseri’ye taşınmasının tartışıldığı 1921 yılı Temmuz ayı sonlarında 7 Milletvekilinin Ankara'yı terkettiğini duyan Keskin halkının temsilcilerinin Polatlı'dan Ankara'ya dönmek üzere olan başkomutan Mustafa Kemal'e gönderdikleri telgrafta "Bazı Milletvekilleri heyecan ve telaş içinde buradan geçerek geriye kaçtılar. Bizler canca ve malca her fedakarlığı yapmaya hazır bulunuyoruz. Bu milletvekillerinin telaşını haklı gösterecek bir tehlike varsa, yediden yetmişe cepheye gitmemize izin veriniz."
Pekmez Yapan Kadınlar - Rahmi Pehlivanlı 

KESKİN İLÇE COĞRAFYA
İklim ve Coğrafi Durum
Konum itibariyle Denek Dağı’nın 5 kilometre güneyinde At Tepesi ve Kartal Tepesi’nin yamaçlarında kurulmuştur. Kırıkkale İli’nin güneyinde, Ankara’ ya 100 kilometre mesafededir. Kırıkkale’ ye 27 km. uzaklıkta bulunmakta olup, Kırıkkale-Kayseri Devlet yolu üzerindedir.
 

Yüzölçümü 1463 km² ve rakımı 1140 metredir. İlçemizin arazisi bir yayla görünümündedir. Güneybatıda Kızılırmak Vadisi ile Doğuda Delice Çayı arasında uzanır. Yaylanın güneydoğusunu Denek Dağı, Güneybatısını Böhrek Dağları çevrelemektedir. İlçenin güneybatısında Çelebi Dağı bulunmaktadır. İlçe arazisi küçük tepeler ve düzlüklerden oluşmuştur.
 

Kuzeyde Kırıkkale İli ve Balışeyh İlçesi, doğuda Çiçekdağı ve Delice İlçesi, batıda Karakeçili İlçesi, güneyde Çelebi ve Kırşehir İli’nin Kaman ve Akpınar İlçeleri ile komşudur.
 

Keskin’ de İçanadolu Bölgesi’nde görülen tipik kara iklimi hakimdir. Kışları oldukça sert ve yağışlıdır. Hava sıcaklığının kışın –20 dereceye kadar düştüğü görülür. Yazları ise hava sıcaklığı 40 dereceye kadar çıkar. 
 

İlkbahar mevsimi oldukça kısadır. Yağışlar az olduğundan yaz aylarının sonunda bir Bozkır görünümündedir. Yılın İlkbahar ve Sonbahar aylarında metrekareye düşen yağış ortalaması 300 mm.yi geçmez. Sıcaklık ortalaması ise 11 derecedir.
 

Önceleri Ankara’nın bir ilçesi olan Keskin, 3587 Sayılı Yasa ile 17.08.1989 tarihinden itibaren Ankara İli’nden ayrılarak Kırıkkale İli’ ne bağlanmıştır.
 

KESKİN İLÇE İKLİM
( 1975-2005 yılları arası)
Ortalama Rakım : 1140 m.
İstasyonun Enlemi : 39’ 41’’ Kuzey
İstasyonun Boylamı : 33’ 37’’ Doğu
Yıllık ortalama sıcaklık : 10,0 ºC
Yıllık ortalama basınç : 883,8 mb.
Ölçülen En Yüksek sıcaklık ve tarihi : 38,7 ºC - 30 Temmuz 2000
Ölçülen En Düşük sıcaklık ve tarihi : -19,4 ºC - 21 Şubat 1985
Ortalama Nisbi Nem : %63
Ortalama Toplam Yağış Miktarı : 422,4 Kg/m2
Günlük En Çok Yağış Miktarı : 50,7 Kg/m2
Ortalama Rüzgar Hızı : 2,8 m/s
Hakim Rüzgarın Yönü : ENE ( Doğu-Kuzeydoğu)
 

KESKİN İLÇE NÜFUS
Nüfus Durmu
2008 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre ilçemizin toplam nüfusu 21.532’dir. 10.923’ü erkek ve 10.609’u kadın olan bu nüfusun 10.853’ü ilçe merkezinde; 10.679’u ise belde ve köylerimizde yaşamaktadır.
 

KESKİN İLÇE ULAŞIM
Ulaşım Durmu


ANKARA - KIRIKKALE : 73 KM
KIRIKKALE - KESKİN : 27 KM
KESKİN - ANKARA : 100 Km.
KESKİN - KIRŞEHİR : 82 Km. KESKİN - KAYSERİ : 134 Km.
Kırıkkale İlimiz 43 İli birbirine bağlayan kavşakta olup, İlçemiz Keskin Güney Batı ve Güney Doğu İllerini bağlayan Karayolu üzerindedir. İlimiz Kırıkkale ayrıca Doğu ,Batı ve Güneyi ulaşımı sağlayan demir yolu ağı içindedir.
Karıştıran Mesire Yeri 

KESKİN İLÇE EKONOMİ
Keskin ekonomisi genel olarak tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. İlçemizde küçük çaplı imalathaneler şeklinde işyerleri mevcuttur.
Karıştıran Mesire Yeri 

Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 1996 ve 2004 yıllarında açıklanan ve sosyal (demografik, istihdam, eğitim, sağlık, alt yapı, diğer refah) ve ekonomik (imalat, inşaat, tarım, mali) alanlardan seçilen 32 adet değişkenin kullanıldığı araştırma sonuçlarına göre ilçemizin durumu aşağıda gösterilmiştir:
KESKİN İLÇE KÜLTÜR
Halay Ekibi 

Kültür ve Turizm
ÖRF-ADET-GELENEK-GÖRENEKLERİMİZ
DOĞUM
 

Doğum öncesinden kadın doğum hazırlıklarını yapar. Bunların başında; Doğacak çocuğa bez, kundak, yorgan ve beşik gibi gerekli ihtiyaçlar gelir.
Cumhuriyet Meydanı 

Doğum yapan kadın kırk gün istirahat eder. Bu dönem kadının lohusalık devresidir. Loğusa kadının yastığının altına göstermen ayna, mendil gibi şeyler konur. Ayrıca yastığının başına küçük bir Kur’an (Enam) konur. Loğusa kadının görmüş olduğu rüya mutlaka gerçekleşir inancı vardır.
 

Doğumda kadın erkek çocuk doğurmuşsa başına veya evin kapısı kırmızı eşarp, kız olmuşsa siyah eşarp bağlanır.


Çocuk erkek olmuşsa, babanın arkadaşları evin önüne bir kütük koyarlar. Bu kütüğün manası, ziyafet bekliyoruz, demektir. Doğum öncesi ve sonrası kadına çok büyük ilgi ve sevgi gösterilir. Doğum yapan kadın kutsaldır. Allah katında doğum esnasında veya doğumdan mütevellit ölüm olmuşsa, kadın cennetliktir. Kadının kutsallığı Türkmen köylerinde o kadar ileri dereceye varmıştır ki; düşman ailelerde bile erkekler birbirlerine ne kadar kin tutarlarsa tutsunlar, birbirlerinin kadınlarına karşı art niyet beslemezler.


Doğumun kırkıncı gününe kadar lohusa kadının ziyaretine aybaşı gören kadınlar gelmezler. Aybaşı gören bir kadının ziyareti olmuşsa çocuk ‘urak’ olur. Yine loğusa kadının ziyaretine çocuğu yaşamayan, çocuğu hastalıklı olan kadınlar (tıvgalı) gelmezler.
Kütüphane 

Loğusa kadın kırkıncı güne kadar yalnız kalmamaya dikkat eder. Yoksa “al” basar. Al basma, hayalet görme, korkma sonucu hastalanmaktır. Al basmaması için, kocasının herhangi bir eşyası yatağının yanına konur.


Üçüncü günde kadın yıkanarak temizlenir. Üçüncü güne kadar yapılan ziyaretler anneye, daha sonraki ziyaretler çocuğadır. Hediyeler genellikle çocuğa verilir. Bunlar hayvan veya eşyadır. Köyün en kıvrak adamı getirilir, çocuğun ağzına tükürtülür; (Onun gibi kıvrak olsun diye.)
Kapalı Spor Salonu 

Çocuk ilk dişini çıkarttığı zaman, “diş hediği” yapılır.


Hedik: Bulgur, ceviz, nohut ve fasulyeden yapılan bir tür yemiştir. Suyu ve tuzu bol olur. Hedik, tüm akraba ve komşulara dağıtılır. Komşu ve akrabalar da tabakları getirirken hediye koyarlar.
 

SÜNNET ADETLERİ


Sünnet adetleri, yöremizde pek teferruatlı bir tören olarak kutlanmaz. Sünnetten ötürü bir toplum müessesi olan KİRVELİK vardır. Kirve, çocuk sünnet olurken kucağına alan kişidir. Bu kişi umumiyetle sünnet olan çocuğun babasının en yakın arkadaşıdır ki, sağdıcı olması pek muhtemeldir. Bu kişi akrabadan ve aileden sayılır. Çocuğun manevi babası durumundadır. “Kucağına kan döktün” diye anılır ve övgülenir.
Ayçiçeği Tarlası 

Kirve daha sonra düğün adetlerimizde göreceğimiz gibi sünnet olan çocuğun evinde maddi durumları müsait ise, yemekli, değilse şeker lokum gibi şeylerin ikramıyla mevlit okutulur.


Çocuk ergenlik çağına yaklaştığı vakit ilk avını getirdiği zaman, babası tarafından silah hediye edilir. Daha önceki yıllarda ise ailenin şecere kütüğü teslim edilirmiş, şecere kütüğü tutma adeti de zamanımızda tamamen ortadan kalkmıştır. Fakat şimdi yedi göbek nesline kadar bilmek de bir övgü vesilesidir.
Hacı Taşan Kültür Parkı 

ÖLÜM ADETLERİ


Ölen insan şayet çocuk ise, cenaze yakın akrabaları tarafından kaldırılır. Büyük ise bütün köye, hatta yakın köylere haber verilir.


Hasta insan ölmeden önce bütün çocukları ve yakınları ile helalleşir. Altına ve üstüne diye bir miktar para kor. Bu para ölenin yaşına göre “yemin ve savum” diyerek sayılır ve ayrılır. Yemin, ölmeden önce ettiği yeminler içindir. Kefin almak, yıkayan ve mezar kazanlara dağıtmak üzere yeminsiz ve savumsuz para bırakılır. Yemen ve savum parası sadece hocalara verilir. Bu para fitreye göre ayarlanır.


Ölü evinin yemekleri üç gün komşular tarafından getirilir. Ölümün üçü, yedisi, kırkı, ellisi ve yılı günlerinde yemekli mevlid okutulur.


Ölü evinde kadınlar ve erkekler ayrı ayrı otururlar. Erkekler ölen insanın meziyetleri ve son günlerinden anılarını konuşurken, kadınlarda ağıtlar yakarak ağlarlar. Ölen adamın karısından ve kızlarından başka özellikle köyde iyi ağıt yakan kadınlar ağıt yakarlar ve ağlarlar.
Karıştıran Hayvanat Bahçesi 

Ölü evine bütün tanıdık ve köylüler bir hoca getirip, lokum ve şekerle giderek, ölünün ruhu için Kur’an okutulur. Ölü evinde bulunan yakınlarına taziyede bulunulur. Bu bütün Anadolu’da sosyal yakınlaşmayı sağlayan bir olay olarak yöremizde de aynen canlılığını korumaktadır.
Belediye Parkı 

EVLENME ADETLERİ


Delikanlı ve genç kızlar yöremizde her türlü istek ve arzularını babalarından ziyade annelerine iletirler. Anneye evlenme isteğini iletebilme, genç kızlardan daha fazlaca delikanlılara imkan tanıyan bir kültür yapısı oluşmuştur. Evlenme isteğinin babaya iletilmesi çok ender görülen vakalardandır. Babaya bu isteğin iletilmesinde, anne aracılık yapar. Öncelikle genç evlenme isteğini belirtmek için çeşitli yollar dener.
TOKİ 

Genç kız için bu isteği belirtmek, delikanlılara nazaran daha zordur. Evlenme arzusunda olan genç kız bu isteğini belirtmek için kemerinin yanına bir yağlık bağlar. Bu yağılık onun evli veya nişanlı olmadığının bir işaretidir. Aynı zamanda zımnen ben evlenmek istiyorum demektir. Genç kız delikanlıya laf atarken bu işi doğrudan yapmaz. Meşgul olduğu iş veya durum ile ilgili olarak “sohranma” tabir olunan manada laf atar. Mesela: delikanlının yanından geçerken eğer bir eşekle geçiyorsa, “kır domuzun dölü” der. Bu deyiş oğlanımı yoksa hayvana mı belli değildir. Ancak kasıt mutlaka sataşmaktır.


Tekerleme haline gelmiş ve genç kızın başka birinin düğününde söylediği bir dörtlük vardır.


Ak saman sarı saman
Aman dostlarım aman
Eller düğün ediyor
Bizim düğün ne zaman
Çeşnigir Köprüsü 

Delikanlı da evlenme isteğini babasına belirtmek için çeşitli yollar dener. Yöremizde bu konuda yapılan işlerin başında delikanlının tabi yaşama biçiminde bazı disiplinsizlikler yapmasıyla başlar. Akşam evine geç gelmeye başlaması, evdeki davranışları ve bilhassa küçük kardeşlerine, annesine sert tutum takınması başlıca tavırdır. Bunun yanında babası umumi bir yerdeki, bilhassa köy odasında otururken ayakkabısını dışarı bırakmış ise kapının eşiğine ayakkabıyı çiviler. Babası ve babasının arkadaşları, ahbapları da görmüş olacağından delikanlının evlendirilmesi konusu gündeme gelir. Ayakkabı çivileme durumunun yapılması gibi aynı şekilde ayakkabı içine yumurta koymada evlenme isteğinin duyurulması için bir vesiledir.


KIZ BAKMA SAFASI


Evlendirme faaliyetinin ilk safhasıdır. Delikanlı kızı tanıyorsa ve aralarında bir antlaşma, söz verme veya hissi bir yakınlıktan ötürü bir yönlendirme varsa delikanlının annesi ile aileden yakın bazı kadınların katılması ile görücü gidilir. Şayet delikanlı kızı tanımıyorsa delikanlıda annesi ve akrabalarla birlikte görmeye gider. Kız evi ile oğlan evinin müşterek tanıdıkları varsa, ki vardır görücüler gitmeden evvel haber verilir. Böylelikle kız evinin hazırlıklı olması sağlanır.


Görücü gitme sahasında kız evi töre gereği niyeti ne olursa olsun, misafiri en iyi şekilde ağırlar. Genellikle bu ilk görmeye gidiş durumunda kıza talip olunduğu zimnen anlatılmasına rağmen, açıkca söylenilmez. İkinci defa kadınlar kızın evine giderler. İkinci gidişte talip olunan kız veya kızın ailesi, böyle bir evlendirme durumunu uygun bulmuyorsa tavrını belli etmek ve ortaya koymak imkânına sahiptir.


Bu durumu bariz bir örnekle açıklama gerekirse talip olunan genç kız ilk görmeye gelindiğinde tabi olarak hizmet etmiş, el öpmüş ve saygılı davranmıştır. İkinci defa geldiğinde eğer evlenme durumundan hoşnut olmayacak ise, en fazla bir “hoş geldin” der ve bir daha görünmez. Hatta hoş geldin derken de, hareket, tavır ve bilhassa yüz mimikleri ile kabullenmeyeceğinin hissettirir.


İkinci defa kadınların görme durumundan sonra delikanlı kızı beğenmiş, kız ve ailesi de menfi bir tavır takınmayan davranış içinde bulunmuşlarsa, kadınlar arasında niyet açıklanır ve düşüncesi sorulur. Ancak mutad terane olan ‘ babası bilir ’ cevabı alınır. Delikanlı tarafının erkeklerinin kızın babasına müracaatları bazen açık bazen dolaylı anlatılır.


Dünür heyeti çok titizlikle tespit edilen bir heyettir. Delikanlının babası ve annesi, birinci derecede muhtemelen yaşlılardan seçilen akrabalar ile kızın babası bir komşu ve ahbaptan oluşur. Dünür heyetinin nitelikleri de bu olayda önemli rol oynayan faktörlerin başında gelen hususlardan biridir. Dünür heyetinde konuşması ve sohbeti ile etkileyici ve bilhassa hayat ve hayatın yaşanan, yaşayan kurallarını anlatabilen birine mutlaka ihtiyaç vardır.Aynı zamanda mübalağa sanatı güçlü, övme veya övgü diye adlandırabileceğimiz işi yapabilecek bir kadın, bir erkek dünürlük esnasında propaganda bombardımanı ile kız evini etki altına almalıdır.Dünür heyetinin kılık ve kıyafeti de etkileyici unsurlardandır.


Bir diğer husus ise, Müslüman bir toplum olan milletimizin insanlık idealine bağlılık ve maddi dünyadan uhrevi dünyaya yaklaşım ile inançlara tesir ve etki ile kızın istenilme safhasında kullanılan kelimelerin önemliliği yanında sonuç müspet veya menfi olsun bağlayıcı bir tabirle ‘‘Allahın emri, Peygamberin kavliyle’’ dünür oluyoruz,istiyoruz denilir.Genellikle bu istemeden sonra kız evi tarafından ‘‘Bir düşünelim’’ diye karşılık verilir. Ancak kesinlikle kızın verilmesi düşünülmüyorsa verilmeyeceği münasip bir lisanla anlatılır. Düşünelim denilmişse, ileri bir tarihte gelinmesi için açık kapı bırakılmıştır. İlk gidişte hemen kızı vermek temayülü hiç yok denecek kadar azdır.


İkinci defa dünürlüğe gidilirken ‘‘yağlık bağlama’’ tabir edilen nişanlama için gerekli hazırlıklar yapılmış olarak kız evine gidilir. Evlendirme düşüncesiyle iki taraf söz keserler, kızın başına yağlık bağlanır. Buna yağlık bağlama denilir.Şeker ve şekerleme ikram edilir.Daha sonraki günlerde altın takıve nişan yüzüğü alınır.Söz kesilen genç kıza bundan sonra ‘gelinlik kız’ ismi verilir.Delikanlı tarafı oğlan evi diye anılır.Oğlan evi akraba ve komşuları ile birlikte söz kesiminden sonra yüzük takma törenine giderler.Kız evinde yapılan küçük bir törenle daha evvelce alınan yüzük kıza takılır.Bu küçük törene kız yüzüğü denir.Muhtemelen bu yüzükte nişanlanan çiftler,beraberce yüzükleri takarlar.Ancak mutaassıp ailelerde,delikanlı bu törene katılmaz.


Kız yüzüğü takıldıktan sonra kız evi tarafından oğlana da yüzük takılır. Bu tören oğlan evinde yapılır. Kız evi,üzerinde çeşitli yemişler.şerbet ile doldurulmuş bir sürahi ve hediyeler ile delikanlının arkadaşlarına dağıtılmak üzere çok sayıda ipek mendil bulunan bir tepsiyi oğlan evine getirirler.Oğlan evi de delikanlının arkadaşları ve yakınları hazır bulunarak oğlan yüzüğünü takarlar.Bu törene yöremizde ‘şerbet içme’ diye isim verilir.


Nişanlana gençler, bu safhadan sonra bayanların yardımı ile gizlice görüştürülürler.Yöremizde nişanlı gençlerin açık şekilde ve devamlı surette beraberlikleri.normal hadiseler arasında sayılmaz.Bu yüzden kızın ailesinden olan erkekler tarafından bu görüşmeler bilhassa yalnız olarak yapılan görüşme tasvip görmeyen davranışlardandır.İlk görüşmede delikanlı,nişanlısına mümkün olduğu kadarıyla kıymetli bir hediye verir ki,bu hediye genellikle ziynettir.Bu görüşmeler yöremizde,’nişanlı görme’ ismiyle anılır.


DÜĞÜN


Düğün öncesi de yeni evlilerin ev eşyası almasıyla başlar. Alınan eşyalar kızın sandık içi çeyizi ile birlikte kız evinde sergilenir. Oğlan evinde düğün faaliyeti düğünden bir hafta evvel düğün ekmeği yapılmasıyla başlar. Düğün ekmeğinin yapılması için komşu kızlar toplanırlar.Ekmeğin hamurunun açılmasını genç kızlar üstlenirler.


Evlenecek delikanlının annesi açılmış ekmekleri saçta pişirir. Saca atılan ilk ekmek daha tamamıyla pişmeden içindeki un kepekli şekliyle (uğrası ile) saklanır. Bu saklanan tam pişmemiş ekmek gerdek gecesi delikanlının annesi tarafında gelin yatağının üzerine bir dua ile açılır. Düğün ekmeği yapılmağa başlanıldıktan sonra bütün komşular ayak üstü uğrayarak, hayırlar dilerler. Düğün ekmeğinin yapıldığı akşamı delikanlının arkadaşları eve gelirler. Delikanlılar bu gecede düğünde yenilmek üzere hazırlanması gereken tatlı ekmeğinin (genellikle kadayıftır) şarkılarla, türkülerle keserler. Bu gecede evlenecek delikanlı ‘Sağdıcını’ seçer. Sağdıç delikanlının evli ve genellikle çocuklu yakın arkadaşlarından birisidir. Söz burada iken diğer bir adetten bahsetmeden geçilmez. Evlenecek delikanlının babasının en yakın arkadaşıdır ki, muhtemelen babasının sağdıcıdır; bu kişi düğün kahyası olur. İşte damat genellikle babasının yakın arkadaşı ve düğün kahyası olan bu adamın oğlunu sadıç seçer. Sadıc kadayıf kesilmesinin sabahından itibaren resmen düğünün bütün hazırlıklarının tamamlanması ile görevlidir.


Misafirlerin düğüne davetleri mutad yollarla yapılır. Bu davet yöremizde ‘OKUNTU’ adı verilir. Kız tarafı yakınlarına bu davetin miktarı az (1-2 metre) kumaş parçası göndermekle yapar. Delikanlı evi bu daveti hiç külfete girmeden yapar.


Yöremizde düğünler genellikle Cuma Namazından sonra camiden çıkanların yanlarında cami imamı da olmak kaydıyla düğün evine gelirler, BAYRAK YEMİĞİ diye adlandırdığımız yemekle başlar. Yemekten sonra bir sırık ucuna takılmış Türk bayrağıyla bayrağın üzerinde bulunan ayna ve elma kaş tabir edilen evin çatısına asılır. Bayrak, sırığın ucuna asılmasından evvel imam tarafından dualanır.


Bu bayrak asılmasına yörede, “BAYRAK KALDIRMA” ismi verilir. Bayrak kaldırma, düğünün başlaması olduğundan hemen davul ve zurnalar çalmaya başlar.


Davul ve zurnalar çalmaya başlamadan önce köyde ve çevrede ölüsü olan aile varsa, davul ve zurna ile birlikte düğün kahyası ve düğün sahibi birlikte bu aileye yas almaya giderler. Yas alma aynı zamanda davul ve zurnanın da çalınabilmesi için bu aileden izin almak manasına gelir.


Genel manada olmamakla beraber eskiden bütün düğünlerde bayrak öncelikle manevi baba sayılan düğün kahyasının evinin başına asılır ve oradan oğlan evime getirilirdi.


Düğün Cuma günü başlar (öğleden sonra) düğünün ilk gününde yakın akrabalar ve delikanlıların arkadaşları kendi arlarında oynar ve eğlenirler.


Düğünün ikinci günü en fazla şatafanın yapıldığı ve misafir ağırlandığı gündür. Bu düğün sabahında davul ve zurna ile birlikte düğün kahyası ve KAHVECİ (düğünde kahve yapan ve misafirlere ikram eden kişidir. Bu kişi genellikle çevrenin en fakir insanıdır.) Yakın komşuların ve akrabaların evini dolaşarak (nöbet döğmek diye adlandırılan, 3-5 dakika süren, kapılarında davul ve zurna çalınır.) kahve ikram edilerek uyandırılır, kahveci diğer misafirlerden olduğu gibi nöbet dövülen evlerde ikram ettiği kahvenin karşılığı olarak bahşiş ve hediye alır.


Bu düğün akşamı okuntucular, yani davetliler gelir. Davetlilere yemekler ikram edilir. Okuntucular gelirken silah atarak haber verirler. Davulcu ve zurnacı karşılama çıkar. Davetliler düğüne kendi maddi güçleriyle orantılı olarak hediye getirirler, bu hediyeler genellikle ev eşyası para, düğün için yiyecek, zahire düğüne kesmek için etlik küçük baş hayvanlardır.


Davetlilerin gelmesi tamam olduktan sonra bütün düğün davetlileri hep beraberce kadınlarla birlikte düğün alayını teşkil ettirirler ve kız kınası götürmek üzere kız evine doğru davul zurna eşliğinde naralarla, heylerle ve silah atarak yola çıkarlar.


KIZ KINASI


Üzerinde çeşitli renkte mumlar yanan büyükçe bir tepsinin içine çerez, şeker, kına, geline hediye olarak elbise, ayakkabı konularak hazırlanır. Bir çocuğun başına konularak kız evine varılır. Kız evine kadınlar gelin kızın yanına girerler ve kına türküleri söyleyerek kızın kınasını yakarlar


Düğün alayı oğlan evine döner. Biraz sonra kız evi davul- zurna eşliğinde OĞLAN KINASI getirir. Kına yine üzerinde çeşitli mumlar yanan büyükçe bir tepsinin içinde çeşitli hediyeler ve çerez dolu olarak gelir.Hediyelerde tek fark oğlan tepsisinde bolca ipek mendil bulunur.İpek mendiller ile damadın bekar arkadaşları kınalı ellerini sararlar.


Oğlan kınasını meydanlık bir yerde mum ışıkları altında damadın ve sağdıcın yan yana durarak kınalarının avuçlarına yakılması ile başlar. Bu kına yakılması esnasında delikanlılar damada ,sadıca iğne dürterler. Kına yakılır ve damat ile sağdıç beraber el öperler, oynarlar.Kına yakılırken ‘Burçak Tarlası’ türküsü koro halinde söylenir.(Aslında bu türkü kız kınasında söylenir.Ancak oğlan kınasında da söylemek adet olmuştur.)Ayrıca kına yakılırken oğlanın ve sadıcın kınasının içine ileride eli bol para görsün diye demir para konulur.Kız evinde ise bu gece, KIZBAŞI GECESİ olarak tabir edilir.Kız kınası oğlan evine götürüldükten sonra. Kız evinde kızın bütün arkadaşları toplanırlar ve o gece hepsi beraber KIZBAŞINA YATMA diye tabir edilen gecede bu evde yatarlar. Yatmadan evvel kızı ve anasını, bacılarını ağlatmak adettir. Ayrılık ve hasret türküleri söylenir ve sonra BAŞ ÖĞME denilen törene geçilir ve kız ağlatılır.


BAŞ ÖĞME: Gelin başı, kınagecesi kızı ve ailesini ağlatmak için söylenir. Bu törenden sonra damat ile sağdıç tören mahallinden dinlenmek için ayrılırlar. Davetliler bir müddet sonra dağılırlar.


Düğünün son günü gelin alma günüdür. Sabahtan hazırlıklar yapılır. Atlar ve arabalar hazırlanır,bütün akrabalar,arkadaşlar toplanır ve gelin alayı yola çıkar.Gelin almaya giderken ve gelin aldıktan sonra kesinlikle silah atılmaz.Bu noktadan sonra silah atmak hakaret ve zorbalık sayılır.


Gelin alayı kız evinin kapısına vardığında, kapıyı kilitli bulurlar, kildi açmak için kız evinden epeyce bahşiş istenir.


Buna benzer bir durum ise eğer gelin yabancı bir köyden alınıyorsa gelin alınan köyün delikanlıları gelin alayı gelince kapıya dururlar ve yol isterler. Bu yol DELİKANLI YOLU VE ÇOBAN YOLU diye tabir edilir.Oğlan tarafı ne tür bir hediye isteniyorsa delikanlıların başına bu hediyeyi takdim etmek zorundadır.


Ayrıca buna benzer bir yolda gelin kızın kardeşi, dayısı ve amcası için söz konudur. Kardeş yolunun hediyesi bir silahtır.Dayı ve amca yolu ise,istenilen veya münasip görülen bir miktar paradır.Bu parayı dayı ve amca kızın eşyasından eksik olan eşyaların temini için harcar.


Hediye verilip (genellikle paradır) kapı açıldıktan sonra gelinin eşyaları dışarıya çıkartılıp, arabalara yüklenir. Bu arada gelin sandığında üzerinde de kızın küçük kardeşi varsa o,yoksa akrabalardan biri oturarak bahşiş alır.Bu arada yine kız tarafından bir delikanlı,damadın o gece yatması gereken yastığı kaçırır ve hediye ister.


Gelin, kız evinden çıkarken annesi ve babası, yakın akrabalarının elini öperek vedalaşır. Ağlamak adetten sayılır.Hatta bu konuda HEM AĞLARIM HEM GİDERİM diye nüktede yapılır.Kız evinden çıkarken kardeşi tarafından beline kuşak diye adlandırılan beyaz gelinliğin üzerine kırmızı bir şerit bağlanır. Kırmızı şeridin manası, bekaretti. Gelin etrafı kilimle çevrilmiş (gelin görülmesin diye) , kayınıyla götürülür.


Gelin alayı, gelini alıp çıkınca sırada davul – zurna, çok acılı bir tarihimize konu olan “CEZAYİR” adlı ezgiyi söylemeye başlar.


Oğlan evinin kadınları ve erkekleri gelini arabaya bindirince çeşitli tekerlemeleri koro halinde söylerler.


Bunların başlıcaları:
Aldık kızınınızı
Şeytan görsün yüzünüzü veya
Aldık bir suna
Verdik bir dana


şeklinde beyitlerdir.


Gelin arabasında gelinin yanında ona rehberlik etmek için yengeler bulunur. Yengeler, kız evinden oğlan evine, gelinin yanında giderler, ona gerekli öğütler verirler.


Kayınbaba yanında
Uzanıp yatma gelin
Eviyin sırlarını
Ellere satma gelin


Gelin eşyasını eve varınca döşemek ve teşhir etmek için hazır hale getirmek yengelerin görevidir.


Gelin alayı oğlan evine geldiğinde zaman, gelin arabadan kayınbaba (oğlanın babası) indirir. Gelini evin önünde bekletir ve ceketini çıkartarak “ YA HAKKIMI YA YOLUMU VERİN” der. Bunu manası hanımı ile (kaynana ile) güreş tutmak istemektedir. Bunun üzerine kayınbabanın arkadaşları kaynanayı meydana çıkartırlar. Bunların çevresinde yer alarak güreşirler. Ancak, kayınbabanın arkadaşları güreşe müdahale ederek kayınbabayı paça – kasnak ederek kaynanaya yıktırırlar. Bu güreşin galibi daima kadındır.


Bu arada damat ve sağdıç evin damına çıkarlar. Sağdıç damdan içi su dolu olan bir testi veya yine su dolu bir kabın yere atarlar. (Bunun manası ise, gelinin bereketli gelmesi iledir.) Bu arada damat tınca dağılacak şekilde dilimlenmiş bir elma alır. Şayet damat nişanlılık döneminde kız evi tarafından iyi karşılanmışsa elmayı bir bütün halinde kızın (gelinin) kafasına atar.


Yörede gelin arabadan inince kesinlikle damat koltuk yapıp gelini içeriye almaz. Bu görevi kayınbaba üstlenir.


Gelin gelirken ve duvak açılırken gelinin başından arpa buğday atarlar. Bu oğlanlı kızlı doğum yapması içindir.


Gelin eve girerken eline bir parça yağ verilir, bu yağ evin eşiğine ve tavana sürülür, bu da yağ gibi yapışsın kalsın demektir. Ayrıca gelin, oğlan evine gelirken beraberinde kaşık, çivi, bıçak, ekmek gibi şeyleri de getirir bu da, gelinin bereketiyle gelmesi dileğidir.


GELİN KARŞILAMA( Oğlan evine gelince)


Giydiğim atlas
İğneler batmaz
Ağamsız yatmaz
Gelinim sen sefa geldin.
Giydiğim sarı
Sallanma bari
Ağamın yâri
Gelinim sen sefa geldin.


KIZIN AĞZINDAN:


Babam al atını çaya bağlansın
Al at kişnedikçe babam ağlasın
Anamın oğlu var beni neylesin
Şen babamın evi şen olsun
Anam gidiyom haberin olsun
Gidiyom gelenm değilim
Ay ana balan değilim
Verin benim payımı
Küsmüşüm gelen değilim


Gelin eve girerken, eşikten ayağını atmadan, eşiğin altı ve üstü öptürülür, sağ ayağını atarak içeriye girmesinden sonra damat, gelin odasına gelir. Şekerli bir içecek ikram eder. Damak ikramı yapana bahşiş verir. Bu arada sağdıç damadı alır ve diğer arkadaşları ile birlikte “DAMAT TRAŞI” için berbere giderler. Berberden sonra hep beraber “HAMAMA” giderler. Hamamda damat, arkadaşları tarafından yıkanır. Ve gerdek gecesine hazırlanır. Berber ve hamam masrafını sağdıç karşılar.


Damat bu hazırlıkları yaparken gelinin eşyaları dizilir ve çevreden gelenlere teşhir edilir.


BEY DONATMA


Bey donatma damadın giydirilmesidir. Hamamdan çıkan damada ve sağdıç delikanlılarla birlikte köy odasına giderler. Köyün hocası çağrılır. Dua ile damadın elbiseleri giydirilir. Tam tekmil giydirildikten sonra başına bir yağlık bağlanır. Kenarına bir tozak ( tavuk teleği) takılır.


Bu giydirme esnasında köy odasında delikanlıların karşısına yanıkamlular (delikanlılıktan çıkmış evli erkekler), toplanırlar. Aralarında mücadele vardır. Bu mücadele damadın giyecekleri içindir. Delikanlılar damadın giyeceklerini yanıkamlulara karşı korumakla görevlidir. Şayet yanıkamlular damadı veya damadın giyeceklerinden herhangi birine kaçırırlarsa, damadı yamukamlular teslim alır ve bu sırada damadın ve sağdıcın akrabalarının evlerinde toplanarak pişirilmiş tavukları da yerler. Bu konuyla ilgili olarak köy kadınları delikanlılara bir damada da sahip olamadınız diyerek nükte yaparlar. Akşam üzeri damat-sağdıç ve arkadaşları hep beraber eve gelirler. Bu geliş esnasında ve ya evvelinde bu adet şimdi ortadan kalkmasına rağmen münferit olarak görmek mümkündür-damat arkadaşları tarafından kaçırılır. Akşam namazından sonra eve imam davet edilir.İmam dini nikahı kıymak için hazır bulunur.Ancak damat kaçırılmış ise sağdıç ve damadın babası kaçıranlar ile pazarlığa otururlar ve damadı satın alırlar.Bu pazarlığa razı olmazlarsa arkadaşları damadı vermeyebilirler. Bu pazarlığın külfeti genellikle büyükçe bir hediyedir. Nikahın kıyılmasından sonra evden bütün ev ahalisi ayrılır. Sadece gelin damat ve sağdıç kalır. Sağdıç gelinin olduğu kapının arkasından damadın arkasını yumruklayarak içeri sokar ve o da evin dışına çıkar ve bekler.Damat gerdekten sonra durumu silah atarak bildirir.Bu silah sesinden sonra genellikle kız evinden de silah atılarak(kızın kardeşi atar)cevap verilir.


Fakir bir delikanlının düğününü o aileden zengin bir kişi üstlenir. Bayrak onun kaşına asılır ve davetliler onun evinde ağırlanır. Yalnız gelin delikanlının evine indirilir.


ERTESİ GÜNÜ


Bugün gerdek gününün ertesi gününe tekabül eder. Cuma günü başlayan düğünlerde pazartesi öğleden sonra yapılır. Ertesi günü halk arasında ‘DUVAK’ denir. Okuyucu denen kadın (genellikle köyün en yoksul kadınlarından biridir)önceden komşu ve akrabaları duvağa çağırır.Davetliler öğleden sonra toplanmağa başlar. Çalgıcılar da gelir. Düğünde olduğu gibi davul-zurna değil İncesaz dedikleri keman, saz ve darbukadan müteşekkil eden bir gruptur.


Duvağın bir özelliği de, sadece kadınlar ve kızların katılmasıdır. Erkekler gelmez. Sazlar çalınırken davetliler oynayarak eğlenirler. Sonra genç kızlar gelini gelinlik içersinde ve duvağı kapalı olarak davetlilerin huzuruna getirirler. Yönü kıbleye gelmek üzere bir sandalyeye oturturlar. Tekrar onu kaldırarak bu sandalye etrafında her defasında oturmak üzere üç defa döndürürler. Sandalyeye tekrar oturttuktan sonra gelinin duvak’ı açılır.


Anası, babası sağ olan bir oğlan ve kız çocuğunun ellerine kaşık ve oklava verirler ki nasipleri bol olsun diye –çocuklar gelinin başındaki duvak’ı üç defa açıp kapatırlar. Üçüncüsünde duvağı çarlar, bu arada gelinin başına yine nasip açıklığı dileğinde bulunarak bereketli olsun diye arpa, buğday, nohut atarlar. Gelin duvağını açan çocuklara birer hediye verilir; bu hediyeler birer mendil veya çoraptır.


Eğlence devam ederken gelin, misafirlerin teker, teker ellerinden öper. Misafirler dağılırken kapıda şeker veya lokum ikram edilir. Misafirler de getirdikleri hediyeleri sunarlar.


YÖRESEL GİYİM


İlçemiz insanının giyim kuşamı, gelenekselliğini yörelere göre kısmen sürdürmektedir.


Kadınlarda:


Ayakta pabuç, işlemeli, yün örgülü çorap, üç etek çembere, başta yemeni ve üstünde de fes veya başlık dikkati çeker. Bazı yörelerimizde üç eteğin yerini çok renkli şalvar almaktadır. Kimi yörelerimizde de renkli poşu, oyalı yazma, sırmalı dolamalar, önü altın sırmalı kofiler, çene ve boyun bağları, baştan iki yana sallantılı kırmızı, yeşil, mavi ziliflik kadın başına güzellik veren süslerdir. Sırtta bürümcük işlik, üstüne şetarı yelek giyilir. Bele ibrişim ya da şal kuşak da süslü giyimi tamamlayan ögelerdir. Varlıklı olanlar bellerine gümüş şavatlı, kabartma tokalı kemer takarlar. Genellikle ipek alaca önlük ya da üç etek giyilir. Ayaklarda tiftikten örülmüş çorap, tongurdaklı kundura ya da altı yumuşak papuçlar vardır.


Erkeklerde:


Kinot pantalon, sivri burun ayakkabı, yelek, yakasız işlik (gömlek) ve ceket giyilir. Ne var ki gerek kadın ve gerek erkeklere özgü ve geleneksel giysiler her geçen gün kaybolmakta ve yerini çağımızın getirdiği çağdaş ve daha basit giysiler almaktadır.


HALK OYUNLARI VE FOLKLOR:


Keskin, halk oyunları yönünden komşuları olan Kırıkkale, Ankara, Kırşehir, Çorum illeriyle benzerlik gösterir. Halaylar, kaşıklı oyunlar yaygındır. Zeybek bilinmez. Halay olarak; Köprüden Geçti Gelin, Oy Pambığım, Pambığım (Bugün Ayın Işığı), Üç Ayak, Yeldirme, Kaşıklı Oyun olarak da Konyalı, Gel, Gel, Süpürgesi Goruhdan, Ay Doğar Bedir Allap meşhurdur. Ateş etrafında geceleri oynanan Sinsin de yaygındır. Cirit ve Tura oyunları da davul-zurna eşliğinde oynanır.


Düğün ve bayramlarda genellikle davul ve zurna eşliğinde güreşler yapılır, atlı veya yaya cirit oynarlar. Bu oyunlarda gençler yiğitliklerini ve becerilerini gösterirler. Yine düğünlerde davul ve zurna eşliğinde halaylar çekilir, kol oyunları oynanır.


Normal zamanlarda çocuklar “Ay gördüm”,”Sineke” , “Seksek”, ceviz oyunu, yumurta tokuşturma, ve Aşık oyunu oynarlar.


Gençler, arakestim ,sin sin , naldınaç oynarlar.


ARAKESTİM:


Yedi-sekiz kişi karşılıklı iki grup olur. Ortaya mera (sın taşı dedikleri bir taş konur.) Ellerindeki bu taşlarla bu taşa vurup yerini almak ve bozmak için bir grup uğraşırken, diğer grup bunların attıklarını ve diğerlerinin basmasını önlemekle görevlidirler. Taşa basmak için gelen kişiye taşa basmadan elle vurulursa o oyuncu çıkar bütün oyuncular çıkınca diğer grup yenmiş olur ve oyun tekrar edilir.


SİN SİN:


Gece oynanan oyunlardandır. Ateş yakılır. Davul ve zurna eşliğinde ateşten atlanarak oynanır. Ateşin etrafı çevrilir, oyuncular karşılıklı dizilirler. Ateşten atlama sırasında karşıdaki adam kaçmaya çalışır, kaçamaz ise ateşten atlayan onu vurur ve oyun devam eder.


NALDIRKAÇ:


İki kişiyle oynanır. Kaldırnaç dedikleri taş ile ortaya şaka dedikleri yuvarlak bir taşa vurulur. Belirli bir sayı içersinde kim şakayı daha ileriye götürürse oyunu o kazanır.


BAYRAM VE ÖZEL GÜNLER:


Bayramdan önce, bütün köyde bir telaş vardır. Bu temizlik telaşıdır. Bütün evler, eşyalar, giyecekler ter-temiz yapılır. Bayram sabahı erkekler, Bayram namazı için camiye giderler.Kadınlar da suya giderler.Çünkü bayram gününde güneş doğana kadar çeşmelerden zemzem suyu aktığı inancı vardır.Camide namazdan sonra ilk bayramlaşma yapılır.Daha sonra ailece büyükler ziyaret edilir, bayramlaşılır.Ogün herkes en güzel ve en temiz elbiselerini giyerler .Kadınlar , özel yemeklerini ve tatlılarını yaparlar.


Yoksullar giydirilir doyurulurken; dargınlar da barıştırılır. Köyün sevilen ve yaşlı kişileri, şayet olmuşsa bozulan dostluk ve kardeşliği yeniden tesis etmeye uğraşırlar.


Genellikle haftanın Perşembe öğleden sonra ile Cuma günleri özel günleridir. Davetler yapılarak özel yemekler hazırlanır, Perşembe öğleden sonra ölülerin ruhları evlerine geldiklerini ve Cuma günü öğleden sonra gittikleri inancı vardır. Bunun için bu günlerde dualar ederek namazlar kılarlar.


Hayatları çalışmakla geçen daha çok toprakla uğraşan halk, özel günlerini de işlerine göre ayarlarlar. Ekin biçmeye giden ev halkı şayet tarlaları köye uzaksa, günlerce, haftalarca uğraşır, evine bile uğramaz tarlasında yatar, kalkarlar. Tırpan ve orakla biçilen ekin bittikten sonra köye dönen aile evde bıraktıkları yaşlı kadın veya erkeğin ayağına orağı atarlar ve ekinin ayağını aldık derler. Bu orak atışı sizden mükafat, yani ziyafet bekliyoruz, demektir. Bütün işler bittikten sonra erkekler daha önceden alıp besledikleri tavuk ve hindileri veya sonradan satın aldıkları kuzu veya koçu evlerinde toplanarak kendilerine ziyafet çekerler.


Kadın toplantıları, düğünlerden sonra , “imece “ile yaptıkları işlerde, bağ belleme veya bozma, tezek kesme gibi hallerde olur. Türküler söyleyerek işlerini yaparlar.


SAYI GEZME:


Sayı: Köy delikanlılarının, kuzular analarının karnında canlandığında yaptıkları bir merasimdir. Buna sayı bayramı da denir.


Saya bayramının kutlanması ise: bütün delikanlılar köydeki evleri saya türküleri söyleyerek dolaşırlar ve hediye alırlar. Hediye genellikle yiyecek şeylerdir. Bu yiyecekleri bir yerde toplanarak yerler ve eğlenirler.Saya bayramının kutlanmasının tan vakti Zemherinin (Ocak ayının) 14’dür.


Bir Saya Türküsü :


Saya saya sekiz aya


Koç tıkarlar dokuz aya


Saya da geldi duydunmu


Selam verdi sen aldın mı?


Selam kimin selamı


Peygamberin selamı


Koyunumuzun yüzü yetti


Kuzumuzun tüyü bitti


De “yu” dedim de meledi


Önüne tuz koydum da yaladı.


BATIL İNANÇLAR


KURŞUN DÖKME :


Hemen bütün hastalıklara uygulanan bir tedavi şekli. Kurşun dökme, genellikle nazar hastalıkları için kullanılır. Kurşun döken kişi kadındır. Herkes kurşun dökemez.Bu kişilere ender rastlanır.


Kurşun döken kadın ölürken, sevdiği yakını bir kadını yanına çağırır ve elini tutarak bundan sonra sen kurşun dök der, buna eline verdi denir.


Kurşun dökme işi şöyle yapılır :


Bir kalburun içine : bir kuru soğan , bir parça yufka ekmeği , biraz tuz, hasta kişinin eşyası –ki genellikle ayakkabısının teki , ayna, bıçak, içinde su bulunan bakır bir kap ve iğne konur.


Hasta olan kişinin üzerine bir bez örtülür. Bir kepçe içerisinde eritilmiş olan kurşun, hastanın örtülmüş başı üzerinde tutulan kalburun içindeki su dolu bakır kaba dökülür. Bu olay başta ayakta göğüste olmak üzere üç kere tekrarlanır.


Nazar hastaları için dördüncü defa kurşun eritilip, balkona dökülür. Kurşun erkek vaya kadın kafasına benzer şekil alır.Hasta olan kişiye şekildeki çıkan kişinin gözü değdiği kabul edilir.


ATASÖZLERİ VE TEKERLEMELER


1. Ata da soy gerek, ite de soy gerek.


2. Yerilen yer tutar.


3. Yanarsa anam yanar, gerisi yalan yanar.


4. Kelin emi olsa, başına sürer.


5. İti an,taşı eline al.


6. Herkesin yorulduğu yere han yapmazlar.


7. Hacı, hacıyı Mekke’de bulur.


8. Yıkık değirmende kırk gün yatar.


9. Kork, Allah’tan korkmayandan.


10. İşin yoksa şahit ol, paran yoksa kefil ol.


11. Gün doğmadan neler doğar.


12. Hem kel, hem hodul.


13. Gön, korkulduğu yerden kırılır.


14. Garibi dövmüşler, vay arkam demiş.


15. Adama ile mal tükenmez.


16. Azıcık aşım ağrımaz başım.


17. Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.


18. Alma kötünün kızını, o da sürer babasının izini.


19. Keçinin çıktığı taşa oğlakıda çıkar.


20. Aslını inkar eden haramzadedir.


21. Ağır taşı ne yel alır, ne sel.


22. Armudun iyisini ayı yer.


23. Ayranım ekşi diyen olmaz.


24. Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık.


25. Aş taşınca, kepçeye paha biçilmez.


26. Açtırma kötüyü söyletme kötüyü.


27. Avrat malı kapı mandalı.


28. At ile avrat yiğidin bahtına.


29. Acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenir.


30. Az verme hırsız edersin, çok söyleme arsız edersin.


31. Akacak kan damarda durmaz.


32. Anadan evvel ahıra girme.


33. Acı acıyı, su sancıyı keser.